Mudanya, güzel Mudanya. Mudanya, Mudanya, bahtsız Mudanya. Daha önceki yazılarımdan anımsayacaksınız sanıyorum.
Garip kalmak, Mudanya Köyü olarak kalmak senin kaderin mi?
Güzelim Mudanya İskelesi’ne artık yük gemileri yanaşmıyor, neden?
Feribot iskelesi Güzelyalı’ya neden? Kent Meydanı projes i iptâl, neden?
Eski Tekel binasını fakülte için yıktınız, yerleşke tabelasını bile astınız, sonra güzelim yer otopark oldu, neden?
Mudanya’da hâlâ kamera sistemi yok, neden?
Anayoldaki elektrik direkleri kırılıyor, neden? Kim, niçin kırıyor?
Son sorumun yanıtını ben vermek istiyorum. Kaldırımlarımız o kadar geniş ki,insanlarımız grup halinde bile gezebiliyorlar bu canım kaldırımlarda(!) İyi ki, millet galeyana gelip de, bütün ağaçları ve direkleri sökmüyor.
Bunun için, her türlü sorunun üstesinden gelen belediyemiz Mudanya halkına teşekkür borçludur. O kadar çok neden sorusu var ki, hangi birini yazayım? Bu konuları politik yönden ele almak istemiyorum, çünkü, canım ülkemde hiçbir politik sorun yok. Politika benim işim değil dedim ama,gel de yazma?(!)Her şey güllük gülistanlık.Tüm komşu ülkelerle çok sıcak ilişkilerimiz var.(!)Hiçbir iç ve dış sorunumuz yok. Terör yok, iç borç, dış borç yok. İşçi de, memur da, köylü de tok.(!)
Herkes halinden memnun. Ohhh ne alâ memleket. İşçiye ve memura çok fazla zam verdiniz. Lütfen bir kısmını alın da, Millet Vekilleri’ne verin. O kadar çok çalışıyorlar ki, gözlerim yaşarıyor. Devlet memuru 25 yılda emekli olabilirken, vekillerimiz iki yılda emekli olabiliyorlar. Eee tabi çok yoruluyorlar, haklarıdır (!) Emekli olduktan sonra da 6.000 TL. cık maaş alacaklarmış.
Yapmayın kardeşim, bu para çok az, hangi lükslerine yeter ki? Dünyanın en kıyak işi. Vekil oldun mu, kurtardın kendini de aileni de. Yasa görüşmelerinde ne kadar çok yorulduğunuzu tüm dünya görüyor. El kaldır, el indir. Az iş mi arkadaş? Bırakalım biz bu derin konuları, politika bizi bozar arkadaş.
Sizlere bir öykü:
Bir köy okulunu teftişle görevlendirilen bir müfettiş, görev verilen köye gider. Mevsim kıştır, kar yolları kapatmış, müfettişin işi bittiği halde, köyden ayrılamıyormuş. O köyün de, en önemli ve değerli yemeği kabak yemekleriymiş. Öğlen kabak, akşam kabak, ye babam ye. Bu bir hafta böyle devam etmiş. Müfettiş kabak yemekten öyle bıkmış ki, ne yapsam da bu kabaktan kurtulsam diye düşünürken, aklına ne gelmiş biliyor musunuz? Demiş ki, arkadaş, bu sizin en değerli yemeğiniz değil mi? Evet yanıtını alınca da, çok rahatlamış ve demiş ki; arkadaş, ben sizin bu çok değerli yemeğinizi yiyemem, ben bu kadar değerli bir yemeği hak etmiyorum. Benim yiyeceğim dötü moklu bir tavuk. Adam demiş ki, söylesene müfettiş bey, ne demek, hemen.
Tavuk kesilmiş, nar gibi kızartılmış ve sunulmuş. Bizim müfettiş de, derin bir ohhh çekerek, güzelim tavuğu gövdeye indirmiş. Afiyet olsun.
Bu öyküyü neden anlattım biliyor musunuz? Ben garip bir emekli öğretmenim, ne anlarım politikadan. Benim yazabileceğim üç beş satır kıytırık yazı.
HOŞ KALIN, SAĞLIKLA KALIN.
Barış Ozan Zeyrek
Emekli Öğretmen
Yorumlar
NASIL OLSA ANA MUHALEFETTEN TIK YOK..
ONUN GÖREVİNİDE BÖYLECE YERİNE GETİRMİŞ OLUR,BOŞLUĞU GİDERİRSİN..SAYGILARIMLA
İnsanlar yalanla avutanı gerçekle korkutana
tercih ediyor Dişime gelen işime gelir işte
ekseriyetin düsturu bu İnsanoğlunun en
büyük zaafı güce tapmasıdır Son Sözümüz
SÜRÜDEN AYRILANI SÜRÜ SEVMEZ
Sevenede Sövenede Selam Olsun!!!
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için